Sûrenin Adı
Sure, adını birinci ayetten almıştır.
Nüzul Zamanı
İbn Abbas, surelerin nüzul zamanına göre tertibini belirlerken, Taha, Vakıa ve Şuara surelerinin peşisıra nazil olduğunu ifade eder. (El-Itkan, Suyuti) . İkrime de aynı görüştedir. (Delail'il-Nübüvve, Beyhaki)
Bu görüş, Hz. Ömer'in İslâm'ı kabul etmesi olayını hikaye eden rivayeti teyid etmektedir. İbn Hişam'ın İbn İshak'tan naklettiğine göre, bir gün Hz. Ömer kızkardeşinin evine gider. Bu esnada evde Taha Suresi okunmaktadır. Hz. Ömer'in geldiğini görünce hemen Kur'an sayfalarını saklarlar. Hz. Ömer, ne okuduklarını sorar ve eniştesinin çekinmeden cevap vermesine karşı, O'na vurur, kızkardeşi de kocasını savunmak için aralarına girince Hz. Ömer O'na da vurur. Ve O da yaralanır, başından kanlar akmaya başlar, Hz. Ömer kızkardeşinin bu halini görünce pişman olur ve sakladıkları sayfaların içinde ne yazdığını görebilmek için onlara bakmayı ister. Bu isteği üzerine kızkardeşi Hz. Ömer'e "Sen müşrik olduğun için necis sayılırsın" demiş ve sözlerine şunları eklemiştir. "Kuşkusuz O'na sadece temiz olan dokunabilir." Hz. Ömer de yıkandıktan sonra sayfaları almış ve sonra okumuştur. Bu rivayetten daha önce Vakıa Suresi'nin nazil olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü bu ayet Vakıa Suresi'ndedir. Ayrıca Hz. Ömer'in, Habeşistan hicretinden sonra risaletin 5. yılında Müslüman olduğu bilinmektedir.
Konu
Bu sure, Tevhid, Ahiret ve Kur'an hakkında Mekkeli müşriklerin itirazlarına bir reddiyedir. Onların en önemli itirazı, kıyametin vukuu, kainat nizamının alt-üst olmasından sonra yeniden diriliş, va'dolunan mizan, hesap günü ve tüm bunların sonunda ceza (Cehennem) veya mükafat (Cennet) hakkındadır. Onların "hayal" olarak niteledikleri bu konularla ilgili itirazlarına karşı şöyle cevap verilmiştir: "Bu anlatılanların hepsi gerçekleşecek ve o zaman hiç kimse bunları yalanlama cesaretini gösteremeyecektir. Kıyametin gelişini kimse engelleyemeyeceği gibi, inkar da edemeyecektir. İşte o gün insanlar üç gruba ayrılır. (1) Sabikûn (2) Salihûn (3) Hayatlarının son anına kadar ahireti inkar eden, şirk, küfür ve büyük günahları hiç çekinmeden işleyen Kafirûn. Bu üç gruba da nasıl muamele edileceği 7. ayetten 56. ayete kadar açıklanmıştır.
57-74. ayetlerde İslâmiyet'in Sadakat ve Hakkaniyet ilkeleri hakkında, kafirlerin inkarlarına karşı arka arkaya deliller getirilmiştir. Çünkü onlar, Tevhid, Ahiret ve Kıyamet'in vukuunu inkar ediyorlardı. Söz konusu deliller, yeryüzündeki diğer unsurları ele almayıp sadece insanoğlunun vücuduna dikkat çekmektedir. İnsanın yediği yiyeceklere, içtiği suya ve yemek pişirmek için kullandığı ateşe telmihte bulunularak insanlar, düşünmeleri için ikaz edilmektedir. "Allah sizleri yarattı ve hayatınızı devam ettirebilmeniz için gereken herşeyi verdi. Buna rağmen, O'nun hakkında Allah bu kainatı yaratmıştır ama yeniden diriltmekten acizdir şeklindeki düşüncelere nasıl inanabilirsiniz?"
78-82. Ayetlerde de kafirlerin Kur'an hakkındaki şüpheleri cevaplandırılmıştır. Ve bunlara, "Ey Bedbahtlar! Sizler, bunca nimet için şükretmeniz gerekirken, tam aksine bu nimetleri size vereni yalanlıyorsunuz" denilerek ikaz edilmektedirler. Kur'an'ın hak oluşu ile ilgili, kısa cümleyle sağlam deliller öne sürülerek şöyle buyurulmuştur: "Şayet Kur'an'da anlatılanları düşünürseniz, onun tıpkı kainatın, yıldızların, gezegenlerin, vs. dayandıkları gibi muhkem bir sisteme dayalı olduğunu görür ve sonuçta kainatı yaratan ile Kur'an'ı indiren Zat'ın aynı olduğu gerçeğini açıkça kavrarsınız." "Ayrıca Kur'an'ın Levh-i Mahfuz'da olduğu ve her türlü kötü mahluktan korunduğu zikredilmektedir. Yani Rasulullah'a vahiy getiren pâk ve temiz meleklerden başkası ona dokunamaz.
Son olarak, insanın ne kadar gururlanırsa gururlansın neticede öleceği ve ölüm karşısında çaresiz olduğu vurgulanarak, kafirler ikaz edilmişlerdir. Annenizi, babanızı ve çocuklarınızı ölümden kurtaramıyor, sevdiğiniz şeyh, lider ve önderlerin ölümünü onlardan savamıyorsunuz.
Hepsinin de gözlerinizin önünde ölmelerine rağmen, elinizden bir şey gelmiyor. Şayet üstünüzde sizlere hükmeden ve sizleri idare eden bir zatın varlığına inanmıyor ve kendinize çok güveniyorsanız, görüyorsunuz ki, bunun karşısında çaresizsiniz. İşte ceza ve mükafat verileceği va'dolunan hesap gününde de bu şekilde çaresiz olacaksınız. O günün gelişini engelleyemezsiniz. İnansanız da inanmasanız da o gün geldiğinde herkes yaptıklarının karşılığını görecektir. Mukarrebler, salihler, o gün için ne hazırlamışlarsa göreceklerdir. Kafirler de kötü akıbetlerinden kurtulamayacaklardır.
Kaynak: Mevdûdî - Tefhimu'l Kur'an